RESİMLİ HİKAYELER, ŞİİRLER, TEKERLEMELER, BİLMECELER, ŞARKILAR, MÜZİKLER: KÜÇÜKLER İÇİN EN GÜZEL ŞEYLER; BUNLARDAN BÜYÜKLER DE VAZGEÇEMEZLER!!! HANGİSİNİ İKRAM EDEBİLİRİZ?
Kağan ve Dedesi

 

 

KAĞAN VE DEDESİ

               

   

   Pırıl pırıl bir ilkbahar sabahıydı. Kağan'ın dedesi çiçeklenmiş portakal ağacının altındaki bambu koltuğunda gazetesini okurken başını sallayıp duruyordu. Gazetesini ikiye katladı, gözlüğünü çıkarıp gazetenin üzerine koydu. Alaylı bir şekilde "Aman ne müjde, ne müjde!" diye söylendi. Gözleri bir an önünde yemlenen tavuk ve civcivlere takılıp kaldı. Düşünceli ve de öfkeli bir tavır içerisindeydi. Neydi birdenbire onu tasalandıran şey, ne okumuştu gazetede? Oysa daha bir saat önce torunuyla birlikte neşeyle yatağından kalkmış, sakalını özenle taramışfırından yeni çıkmış somun ekmeği ve taze sıkılmış portakal suyuyla huzur içerisinde kahvaltısını yapmıştı. Kağan topuyla koşarak kendisine yaklaşğında o hala düşünceli tavrını koruyor, yanıbaşında bulunan torununun farkına bile varamıyordu.

 

          - Dede, dede! Sen kalede dur, ben de sana gol atmaya çalışayım!

  Kağan'ın coşkulu sesi dedesini dalgınlığının içerisinden çekip aldı. Dede ellerini torununa uzattı, topu saran kollarından tutup onu kucağına oturttu. "Kağancığım!" dedi, "Şu önümüzde yemlenen tavuklarımızın, yumurtadan daha birkaç gün önce çıkmış şu sevimli civcivlerimizin tüysüz olduklarını düşünebiliyor musun hiç?" Kağan dedesinden beklemediği bu soru karşısında şaşırdı. Biraz durakladıktan sonra, "Neden düşüneyim ki dede! Tüysüz tavuk ya da civciv olur mu hiç!" dedi. "Tüyleri olmazsa üşümezler mi! Üstelikte çirkin görünmezler mi! Hem o zaman tavuklar civcivlerini nasıl kanatlarının altına alıp ısıtabilirler!" şeklinde tepkisini dile getirdi.

 

Kağan'ın cevabı dedesinin çok hoşuna gitti. Öfkesi biraz dinen dede torununun saçlarını okşayarak vurgulu bir şekilde, "Tüysüz tavuk ya da civciv olmaz, olamaz ve olmamalı!" dedi. Kağan üzüntülü bir yüz ifadesiyle "Zavallı tavukçuklar! Tüyleri olmayınca soğuk havalarda tir tir titrerler, belki de donup ölürler!" diye sitem etti. Bunun üzerine dede "Gerçi bilim adamları derilerini soğuğa karşı dayanıklı hale getirebileceklermiş. Ama ne olursa olsun, ben de tıpkı senin gibi onların doğal hallerinde bırakılmalarını istiyorum" diyerek tüm kalbiyle torununu destekledi.

Bilim adamlarının savunmasız hayvanların üzerinde ve bitkilerde sırf insanlara kolaylık sağlansın diye yapmak istedikleri değişiklikler Kağan'ın dedesini çileden çıkarıyordu. Bugün de gazetede o kadar önemli olmasına rağmen en son sayfada yer alan küçük bir haber kaçırmıştı neşesini. Bilim adamları insanları yolma zahmetinden kurtarmak için çıplak tavuk üretebileceklerini müjdeliyorlardı.

Kağan'ın dedesi bu tip haberleri okuduğunda ancak öfkesiyle yetinmek zorunda kalıyordu. Oysa içinden sokaklara çıkıp ben çıplak tavuk istemiyorum diye avaz avaz bağırmak geliyordu. Tuzlu domateslerin üretileceğini duyduğunda da öfkesinden hop oturup hop kalkmıştı. Ancak onu daha da sinirlendiren şey, bu tip gayretlerin arkasında yatan nedendi. İnsanlar tuzluğa uzanma zahmetine girmesinler diye bilim adamları tuzlu domates üretimini mümkün kılacak araştırmalar yapıyorlardı. Karpuzlar traktör kasalarından yuvarlanmasın­lar diye dört köşe olarak üretilmek isteniyordu. İnsanların bir ağaçtan diğerine gidip yorulmamaları için aynı ağaçta hem portakal, hem limon, hem de mandalina yetiştiriliyordu. Kağan'ın dedesi tabii ki bilimin ilerlemesinden yanaydı. Ama hayvanlarda ve bitkilerde sırf insanların tembelliğine hizmet etmeyi amaçlayan değişikliklere karşıydı. Ona göre bilim gerçek ihtiyaçlar için kullanılmalıydı.

Dede kucağında torunuyla çevik bir şekilde ayağa kalktı. Torununu yere indirip poposuna hafif bir şaplak kondurarak "Haydi bakalım Kağan, dedi, ben kaleciyim, sen de oyuncu. Bakalım bana kaç gol atabileceksin?"

 

Kağan ve dedesi o gün futbol oynadıktan sonra kümesi onardılar. Bahçenin bir köşesine de domates ve karpuz fidanları dikip etrafını tavukların geçemeyeceği şekilde çitlediler. Güneşin kayboluşuyla birlikte günü hareketli ve verimli geçirmenin sevinci içerisinde el ele evlerine girdiler. Dedesi uyumadan önce Kağan'a bir masal anlatmayı da ihmal etmedi. Daha sonra kendisi de yorgun gövdesini yatağına uzatıp, bir eli sakalında derin bir uykuya daldı. Hor hor horladı, rüyasında çıplak horozları kovaladı, tüysüz tavukları kişeledi. Bu hikayeyi duyan, okuyan herkese de portakal, limon ve mandalina ağaçlarıyla dolu, tuzsuz domatesli, yuvarlak karpuzlu mutlu yarınlar diledi.

           ***

     

 

                                                             Resimler: Aysel Molu          Hikaye: Aynur Keskin