RESİMLİ HİKAYELER, ŞİİRLER, TEKERLEMELER, BİLMECELER, ŞARKILAR, MÜZİKLER: KÜÇÜKLER İÇİN EN GÜZEL ŞEYLER; BUNLARDAN BÜYÜKLER DE VAZGEÇEMEZLER!!! HANGİSİNİ İKRAM EDEBİLİRİZ?
Kütüphanedeki Sitem

 

 

                    KÜTÜPHANEDEKİ SİTEM                                                             

Kütüphanenin bodrum katındaki raflarda kitapların canı öyle sıkılıyordu ki kendilerine ihtiyaç duyulması için her gün dua ediyorlardı: "Bu mahzende bıktık usandık. Keşke biraz gün ışığı görebilsek! İnsanların elleri bize dokunsa, sayfalarımız karıştırılsa da biraz hava alabilsek, a....h, a....h!" Zavallı kitapçıkların sitemleri gün geçtikçe artıyordu. Hatta içlerinden birkaçı can sıkıntısından kavgaya bile tutuşmuştu. Hele Pontos üzerine yazılmış kitapla Kral Mithridates hakkında bilgi veren kitap arasındaki ateşli kavga, diğer kitapları canlarından bıktırmıştı. "Tozlarını bana sürme, uzaklaş benden!" diyordu Pontos, Kral Mithridates'e. Kral Mithridates de bunun üzerine Pontos'a "Sanki sen çok mu temizsin? Hem yırtık, hem de eskisin. Üstelik de kokuyorsun" diye karşılık veriyordu. Diğer kitaplar "Yeter artık, kesin kavgayı, başımız şişti. Her gün tartışıyorsunuz, bari biraz bizi düşünün!" diyerek geçimsiz iki kitabı sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ama nafile! Bodrum katındaki huzursuzluk gün geçtikçe artıyordu. Pontos'la Kral Mithridates kavgayı ilerletmiş, hatta birbirlerini raftan düşürecek hale bile gelmişlerdi.

Pontos'la Kral Mithridates'in karşılıklı atışmaları yüzünden diğer kitaplar baş ağrılarına tutuldular. Yine ağrılar içerisinde kıvrandıkları bir gün, zindan gibi karanlık bodrum katının koca demir kapısı gıcırdayarak açıldı. Kapının hareket ettirilmesiyle içeriye de gün ışığı girdi. Işık, beton zeminin üzerine ince bir çizgi olarak düştü. Pontos ve Kral Mithridates ile birlikte bütün kitaplar pürdikkat kesildiler. Büyük bir heyecanla aralanan kapıyı izlediler. Büyük demir kapının bir kez daha gıcırdamasıyla beton zeminin üzerindeki ışık çizgi de kalınlaşıverdi. Heyecandan nefeslerini tutan kitaplar, bir eliyle kapının kolunu kavrayan mantolu, beyaz sakallı bir adamın içeriye doğru adım attığını gördüler. Bir insan elinin kendilerine dokunulmasını yıllardır arzulayan kitaplar, mantolu, beyaz sakallı adamın kimin için geldiğini merak ediyorlardı. Pontos, Kral Mithridates'e "Bak görürsün, bu adam beni arıyor!" diyerek Kral Mithridates'i iyice kızdırdı. "Hayatımda senin kadar sıkıcı kitap tanımıyorum, boşu boşuna ümitlenme! O benim için burada!" diye cevap verdi, Kral Mithridates de Pontos'a.

                                                

                                      

Adam cebinden küçük bir kağıt parçası çıkardı. En öndeki rafta durup kitaplara yavaş yavaş göz gezdirmeye başladı. İçlerinden bazılarını eline alıp isimlerini okuduktan sonra geri koydu. Raftan etrafa tozlar uçuşuyordu. Hapşırarak birkaçının sayfasını karıştırdı. Bir insan sıcaklığını üzerlerinde hisseden kitaplar zevkten dört köşe oldular:

          - Ah, sıcacık insan elleri! Ne güzel, ne hoş bir duygu! Keşke her sayfamıza dokunulsa!

      Adam ikinci rafa geçtiğinde bu rafın kitapları heyecandan yerlerinde duramaz oldular.

         - Uzat, ne olur uzat elini, uzat da al beni! Aradığın kitap benim!

         - Lütfen oku beni, ben çok ilginç bir kitabım!

         - Ben de çok yararlıyım! Haydi, bana doğru bir adım daha, sadece bir adım!

                                                                       

                                                                         

Senelerdir bir insan elinin değmediği ikinci raftaki kitaplar, üzerlerini kaplayan kalın toz tabakasından kurtulacakları anı beklerlerken büyük bir hüsrana uğradılar. Adam ikinci rafa sadece uzaktan bakınmakla yetinerek bir arkadaki rafa geçti. İkinci raftaki kitaplar için için ağlayıp hıçkırıklara boğuldular:

- Üzerimizdeki yılların tozunu taşıyamaz olduk artık. Bir insan elinde okşanmak için daha ne kadar bekleyeceğiz?

                                                           

                                                            

Mantolu, beyaz sakallı adam, Pontos'la Kral Mithridates'in bulunduğu arka rafta uzun bir süre oyalandı. Bu iki kitap heyecanla bekledikleri anda bile birbirleriyle didişmekten vazgeçmediler:

        - Hı! Kütüphanenin en anlamsız kitabı sen de! Boşu boşuna rafta yer işgal ediyorsun.

Pontos, Kral Mithridates'in bu aşağılayıcı lafının altında kalır mı!

     - Bana bak Kral Mithridates, bölgemin kralı falan demem, köşeli kenarımla bir çarptı mı kendini soğuk beton zeminin üzerinde bulursun!

    Pontos'un itip kakmaları yüzünden Kral Mithridates iyice sıkıştı. Tam bütün gücünü toplayıp Pontos'un üzerine çullanacaktı ki adam, parmaklarının ucuyla onu yerinden çekip aldı. Kavgadan bir hayli bitkin düşen Pontos, yan tarafında oluşan boşluğa devriliverdi. Üzerinden kalkan koca bir toz bulutu yıllardır okunmadığını nasıl da yüzüne vuruyordu!

     Mantolu, beyaz sakallı adam Kral Mithridates'in sayfalarını severcesine karıştırdı. Onu koltuğuna sıkıştırdıktan sonra devrilen Pontos'a uzandı. Pontos kendisini birdenbire adamın sıcak avuçlarında buldu. Mantolu, beyaz sakallı adam yüzünde aradığını bulmuş olmanın verdiği memnun ifadeyle kapıya yöneldi. Komşu kitaplar Pontos ve Kral Mithridates'ten uçuşan tozlar yüzünden hala hapşırıyorlardı: "Haaaapşi! Haaaapşi!" Zavallı kitapçıklar baş ağrıları yetmiyormuş gibi bir de toz içerisinde kalmışlardı. Tek avuntuları ise geçimsiz komşularının götürülmesi oldu.

     Mantolu, beyaz sakallı adam Pontos'la Kral Mithridates'i kütüphaneden ödünç aldı. Bu arada kütüphane görevlisi adama bir dahaki ziyaretinde mantosunu çıkarması gerektiğini hatırlattı. Huysuz kitaplar yol boyunca mantolu, beyaz sakallı adamın çantasında göz göze gelmemeye çalıştılar. Böyle mutlu bir günde ikisinin de canı hiç kavga etmek istemiyordu. 

                                 

                        

Mantolu, beyaz sakallı adam eve geldiğinde Pontos ve Kral Mithridates'in tozunu bir güzel aldı. Pontos'un yırtık olan sayfalarını özenle yapıştırdı. Kral Mithridates'in sayfalarındaki karalamaları çok nazik bir şekilde sildi. Pontos, Kral Mithridates'in temiz halini görünce şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı:

   - Gözlerime inanamıyorum! Kral Mithridates, bu sen misin? Ne kadar da güzel görünüyorsun!

       Kral Mithridates de Pontos'un haline şaşırıp kalmıştı:

        - Meğer sen ne hoş bir kitapmışsın Pontos!

 

Mantolu, beyaz sakallı adam bir zamanlar sürekli kavga eden Pontos ve Kral Mithridates'i satır satır okudu. Yumuşak ve sıcak elleriyle sayfalarını teker teker okşadı. Pontos ile Kral Mithridates misafir olarak kaldıkları bu evde hayatlarının en mutlu anlarını yaşadılar. Kütüphaneye teslim edildiklerinde kavga ve sitem için hiçbir neden yoktu artık. Raftaki yerlerinde birbirlerine dayanarak işe yaramış olmanın verdiği huzurla derin bir uykuya daldılar. 

 

***

                                                           Resimler: Aysel Molu                Hikaye: Aynur Keskin